30 Mayıs 2012 Çarşamba
29 Mayıs 2012 Salı
Müslüman olan Avustralyalı genç... İçinizde işaret arayanlar için zaten yeteri kadar göstermedik mi?
İçinizde işaret arayanlar için zaten yeteri kadar göstermedik mi?
Avustralyalı bir genç İslam dinini nasıl seçtiğini anlatıyor. Usta standapçıları aratmayan bir üslupla anlatılan hikâyenin, düşündürücü yanı ağır basıyor…
Şu anda video paylaşım sitelerinde izlenme rekorları kıran bir video dolaşıyor. Videoda Avusturalya’lı Rubin değişik dinleri araştırdıktan sonra nasıl Müslüman olduğunu anlatıyor.
Üniversitenin ilk yılında anne-babasının ayrıldığını, köpeğinin öldüğünü ve bundan dolayı zor bir dönem geçirdiğini anlatan Rubin, daha sonra Hıristiyanlıktan başlayarak, Yahudilik, Hinduizm ve Budizm’i araştırdığını ifade ediyor… Ünlü standapçıları aratmayacak şekilde Müslüman olma hikayesini anlatan Rubin, İslam’a yönelik önyargısını ve camiye düşen yolunu dinleyenleri kahkahalara boğan bir üslupla anlatıyor. Müslüman olduktan sonra Ebu Bekir ismini alan Genç, İslam Dinini seçmek için evinde oluşturduğu atmosferden bahsediyor ve Allah’tan varlığını göstermesi için çok küçük de olsa bir işaret bekliyor… Ancak o beklediği işaret bir türlü gelmiyor ve bundan rahatsız olduğunu anlatıyor. Daha sonra tekrar Kur’an-ı Kerim okumaya başlayan Genç, aradığı işareti ilk okuduğu ayette buluyor…
27 Mayıs 2012 Pazar
Sema’ ve Semazen ne demektir? Niçin Dönüyorsunuz?
Mevlevîlik deyince ilk akla gelen semâ’, lügatte işitmek mânâsındadır. Terim olarak, mûsikî nağmelerin dinlerken vecde gelip hareket etmek, kendinden geçip dönmektir. Hz.Mevlânâ zamanında belli bir nizâma bağlı kalmaksızın dînî ve tasavvûfî bir coşkunluk vesîlesiyle icrâ edilen sema’, sonradan Sultan Veled ve Ulu Ârif Çelebi zamanından başlayarak Pîr Âdil Çelebi zamanına kadar tam bir disiplin içine alınmış, sıkı bir nizâma bağlanmış; icrâsı öğrenilir ve öğretilir olmuştur
Sema’, sembolik olarak, kâinatın oluşumunu, insanın âlemde dirilişini, Yüce Yaratıcı’ya olan aşk ile harekete geçişini ve kulluğunu idrak edip “İnsan- ı Kâmil” e doğru yönelişini ifâde eder.
Sema’ eden canlara Sema’zen denilmiştir.
Mevlevilikte dönmek tabiri yoktur. Mevleviler Sema’ eder. Her tarikatın zikir ederken (Allah’ı anarken) kendilerine özgü bürhanları vardır. Mevleviliğin de bürhanı Sema’ dır.
Sema’ ederken başınız dönmüyormu?
Sema’ belli kuralları ve teknik eğitimi olan bir zikir şeklidir. Sema eğitimi alırken vücudu yavaş yavaş belli eğitimlerle hazırlayarak baş dönmesi ortadan kalkar.
Sema’ ederken ne hissediyorsunuz?
Sema’ ederken semazen her çarh’da Allah ismini (ism-i celal) okur. Ve her selamın anlamlarını düşünerek bir vecd içinde Allah’ı anar. Bir de mühim olan şuursuzca dönmek değil, Sema’ ederken Allah’ı düşünmektir. Bu sayede Allah’ın sevgisini kazanmaktır. Hissettiklerimize gelince anlatılacak veya yazılamıyacak kadar bir duygu selidir.
Hz. Mevlana Sema’ etmiş mi?
Sema’, Hz. Mevlana’dan çok önceleri de islam toplumlarında bilinmektedir. Hz.Mevlânâ zamanında belli bir nizâma bağlı kalmaksızın dînî ve tasavvûfî bir coşkunluk vesîlesiyle icrâ edilen sema’, sonradan Sultan Veled ve Ulu Ârif Çelebi zamanından başlayarak Pîr Âdil Çelebi zamanına kadar tam bir disiplin içine alınmış, sıkı bir nizâma bağlanmış; icrâsı öğrenilir ve öğretilir olmuştur
“Gelsin, varlık namına ne varsa gelsin,
Kâfiri, putperesti, mecûsisi gelsin. Dergâhımızda bizim yoktur umutsuz, Yüz kere tövbe edip tövbesini bozan gelsin.”
Kıyafetlerinizin anlamları nelerdir?
Siyah hırka kabiri toprağı, Tennure saflığı ve kefeni, sikke ise tevhidi ve mezar taşını ifade eder. Post’ta oturan kişi kim? Kırmızı Post’a oturan kişiye Postnişin denir. Hz. Mevlana’nın makamını temsil eder. Herkesin oturması uygun değildir. Postnişin’in başındaki Destarın anlamı nedir? Sarık kelimesinin Farsça karşılığı Destar’dır. Sarık sarmak Hz. Peygamber’in sünnetidir. Mevlevilerde Destar sarmak, Şeyhlerin ve Halifelerin hakkıdır. Şeyh, seyyid ise; yani Hz. Muhammed’in soyundansa yeşil, değilse beyaz destar sarar. Halifeler ve Çelebiler, dühani, yani bakılınca siyah görünecek derecede mor destar sararlar. Çelebiler, destarı, alttan sikke görünmeyecek tarzda sarar, çelebi olmayanların destarlarının alt tarafından sikkeleri görünür. Şeyh’in elini öpüyorsunuz oda size birşey söylüyor bunun anlamı nedir? Semazen şeyhe doğru ilerler ve şeyhin açıkta duran elini, şeyh de eğilerek onun sikkesini öper. Orada konuşma yoktur. Otururken niçin secde ediyorsunuz? Mevlevi sâliki, eline aldığı her şeyi, meselâ su içeceği vakit bardağı, eline aldığı kahve fincanını, yatacağı vakit ve kalktığı zaman yastığını, üstüne çekerken ve üstünden atarken yorganını, giyer ve çıkarırken, hırkasının ve çamaşırını yakasını, sikkesinin kenarını, otururken veya kalkarken yeri öper bu öpüşe de görüşmek denir. Bu suretle küllî ruhun her şeye sâri olduğu, daha doğrusu her varlık, tek ve mutlak varlığın tezahürü bulunduğu anlatılmış olur. Meydanı 3 kere dolaşıyorsunuz bunun anlamı nedir? Mevlevi dervişinin hırkası kabridir, sikkesi de mezar taşı. Otururken ölmüş sayılan derviş, adeta bir sur sesini duyup dirilir ve Devr-i velediye başlar. Bu bakımdan Devr-i Veledi ölümden sonra dirilmeye benzer. Semahaneyi ikiye böldüğü kabul edilen hatt-ı istivâa, bu çizginin sağ tarafı zahir alemi ve sol tarafı da batın alemidir. Bu devirler, şeyh denilen mânevî terbiyecinin rehberliğinde Mutlak Hakîkat’i “İlm-el Yakîn” olarak bilişi, “Ayn-el Yakîn” olarak görüşü, “Hakk-al Yakîn” olarak da O’na erişi sembolize eder. ![]() “Dinle neyden kim hikâyet etmede, Ayrılıklardan şikâyet etmede. Der kamışlıktan ayırdılar beni Nalişim zar eyledi Merd-ü zeni”
Post’un yanında niçin birbirinize eğiliyorsunuz?
Şekilde gizli ruhun ruha selamıdır. Semâ’ meydanının sağ tarafından post hizasına gelen semâzen, Hatt-ı İstivâ’ya basmadan ve posta sırt çevirmeden dönerek karşıya geçer. Böylece arkasından gelen semâzenle karşı karşıya gelir. Bir an göz göze gelen iki derviş, aynı anda öne doğru eğilerek birbirlerine baş keserler. Böylece herkes birbiriyle selâmlaşmış olur ki buna “cemâl seyri” veya “cemâl cemâle gelmek” denilir. Hırkanızı niye öperek yere bırakıyorsunuz? Mevlevi dervişleri üzerindeki hırkayla görüşerek, sembolik olarak kabrinden kalkarak hakikate doğar ve kollarını bağlayarak bir rakkamını temsil eder. Böylece Allah’ın birliğine şehadet eder. Yapılan bu 4 selamın anlamı nedir?
I.Selâm, insanın kendi kulluğunu idrâk etmesidir.
II.Selâm, Allah’ın büyüklüğü ve kudreti karşısında hayranlık duymayı ifâde eder.
III.Selâm bu hayranlık duygusunun aşka dönüşmesidir.
IV.Selâm ise insanın yaratılıştaki vazîfesine yani kulluğa dönüşüdür. Çünkü İslâm’ da en yüce makam, kulluktur.
Semazen ayakta dururken sağ ayağının başparmağı sol ayak başparmağının üzerinde niçin?
Bu duruma “ayakları mühürlemek” denir. Sebebi ise Hz. Mevlana’nın ahçıbaşısı Ateş Baz-ı Veli ye hürmeten yapıldığı söylenir. ![]()
“Bazen görünmeyen, gizli kalan,
Bazen görünen belli olan biziz. Biz bazen mü’miniz, bazen mûsa’nın dinindeniz Bazen de hıristiyan’ız Bu gönlümüz, her gönlün örneği olmak için Her gün bir başka suretle görünür kendini gösterir.” ![]()
Sema’ ya başlamadan önce birisi birşey okuyor, bu nedir?
Sema’ Töreni, “Nâ’t-ı Şerîf’le başlar. Nâ’t-ı Şerîf kâinatın yaratılmasına vesîle olan, yaratılmışların en yücesi Hz.Muhammed’i öven, Hz.Mevlânâ’nın bir şiiridir. XVII.yüzyılda bestekârlarından “Itrî” adıyla tanınan Buhûrîzâde Mustafa Efendi’nin Rast makamından bestelediği bu na’t-i, na’t-hân ayakta ve sazsız okur. Anlamı için buraya bakabilirsiniz. Semazen’in hareketlerinin anlamları nelerdir?
Niyaz vaziyetinde ayakta durması Allah’ın birliğini, tevhid’i temsil eder.
Sema ederken sağ eli yukarıya sol eli aşağıya bakacak şekildedir. “Allah’tan aldıklarını kendisine mal etmeden halka ulaştırmaktır; bir yokuz; görünüşte var olan; vasıtalık eden bir suretten başka şey degiliz” Aynı mealde “Göğe ağarız, yere yağarız; aleme rahmetsiz; sıfatlardan zata varırız; zattan sıfatlar alemine, zuhur alemine geliriz; alemlere rahmet olan Hz. Muhammed’de (s.a.v.) yok olmuşuz biz demektir.
Sema vaziyeti sanki ters bir “la” şeklindedir insan gövdesiyle beraber “illa” ya tekabül eder. “la” ve “illa”, müslümanlığın esas umdesi olan “la ilahe illallah”(Allah’tan başka ilah yoktur) sözünü temsil etmekle beraber mutlak varlığı ispat, ondan başka bütün mevhum varlıkları nefiy (reddetme) esasını içine alır.
Herkes semazen olabilir mi?
Mevlevilerde sema’; aşk ve cezbeyi meydana getirmek için bir vesiledir. Her Mevlevi, mutlaka sema’ etmesini bilir. Meşk edip sema’ etmeyi öğrenmiye “sema’ çıkarmak”, sema’ öğrenmiş Mevleviye de “sema’zen” adı verilir.
Mevlevi olmadan Semazen olunmaz. Çünkü Sema’ Mevleviliğin bir cüzüdür.
Semazen olmak için nasıl bir eğitim alınıyor? Yuvarlak bir tahtanın ortasında bir çivi vardır. Çivi, sabit bir şekilde sema etmeye alışmanız içindir. Çivinin olduğu yere antiseptik görevi görsün diye tuz da dökülür. Sol ayak başparmağı ve ikinci parmak çivinin arasına sokulur ve ilk başlarda 18 çark atılır. Sema’ya ilk başlayan tennure giymez, normal kıyafetle döner. Atılan çarklar her gün fazlalaştırılır. Bu sırada ellerimiz çapraz şekilde omuzlarımıza kavuşturulur. Bakıldığında ’1′ sayısı gibi gözükürsünüz. Öyle durulmasının amacı, ‘Allah’ın birliğine şahadet ediyorum’ anlamına gelir. Atılan çarklar fazlalaştıkça, yavaş yavaş kollar açılır. Belli bir süre sonra tennure giyilir. Sema aç karnına yapılır. Bir de mühim olan fıldır fıldır dönmek değil, dönerken Allah’ı düşünmektir. Her yerde Sema’ yapılırmı yada bunun bir zamanı ve yeri varmı?
Kitaplarda yazıldığına göre evvelce mukabele günü ve vakti yokmuş. İhvan toplanır sohbet esnasında bir vecd, bir zevk hâsıl olursa şeyh, meydancıya emreder, o da canlara haber verir, semâ’hâneye gidilip mukabele yapılırmış.
|
Attila İlhan-Kirli Yüzlü Melekler
KİRLİ YÜZLÜ MELEKLER
sayende sayebân olduk istanbul şehri sayende sebil olduk aç kaldık sefil olduk yıldızlar dem çekti güvercinler gibi başucumuzda ve yaktı perişan eyledi sine-i sâd-pâremizi saplanıp hançer misâli bir hilâl sokaklar serseri biz serseri yüksekkaldırım da bir cezayir şarkısını dile getirdi plâklar cadde-i kebir: bütün ışıklarını yakmış bir gemidir sinemalar neredeyse boşalacaklar vay anam vay sen ne dersin istanbul sen garip bir şair olsan söyle ne halt edersin kimin gücü yeterse kahretsin parasızlığı sefalet akıyor gürül gürül sokaklardan yol üstünde bir şehvet çarşısı tıklım tıklım yol üstünde sevda pazarlığı aşk pazarlığı kurtulamadık gitti bu denlü kepaze hayattan hep böyle gecelerin koynunda yaşadık geceler serseri biz serseri karakoldaki aynada safran gibi kirli yüzümüz gözlerimiz hasta gözleri ellerimiz hasta elleri kırılmış kavala dönmüşüz sen söyle serseriler kralı istanbul sen söyle iki gözüm hangi merhem çâredir şu bizim yaramıza yel üfürdü su götürdü gençliğimizi elimiz boşa geldi meydanlarda kaldık meydanlar serseri biz serseri sağımız sefalet solumuz ölüm işte geldik gidiyoruz kahrolasın kahrolasın istanbul şehriAttila İLHAN
26 Mayıs 2012 Cumartesi
25 Mayıs 2012 Cuma
Cem Karaca- Demedim Mi (1971)
Güzel aşk cevrimizi
Çekemezsin demedim mi
Bu bir rıza lokmasıdır
Yiyemezsin demedim mi
Bu bir rıza lokmasıdır
Yiyemezsin demedim mi
Yemeyenler kalır naçar
Gözlerinden kanlar saçar
Bu bir demdir gelir geçer
Duyamazsın demedim mi
Gözlerinden kanlar saçar
Bu bir demdir gelir geçer
Duyamazsın demedim mi
Bak şu aşkın haline
Ne gelse söyler diline
Can ü başı Hak yoluna
Koyamazsın demedim mi
Ne gelse söyler diline
Can ü başı Hak yoluna
Koyamazsın demedim mi
Aşıklar harabat olur
Hak yanında hürmet bulur
Muhabbet baldan tatl’olur
Doyamazsın demedim mi
Hak yanında hürmet bulur
Muhabbet baldan tatl’olur
Doyamazsın demedim mi
Girelim Ali serine
Çıkalım meydan yerine
Küfrümüz iman yerine
Sayamazsın demedim mi
Çıkalım meydan yerine
Küfrümüz iman yerine
Sayamazsın demedim mi
Pir Sultan’ım der Şah’ımız
Hakk’a ulaşır rahımız
On’ki imam katarımız
Uyamazsın demedim mi
Hakk’a ulaşır rahımız
On’ki imam katarımız
Uyamazsın demedim mi
..........................................
.........................................
Timbaland - Apologize... that it's too late to apologize, it's too late
I'm holding on your rope,
Senin ipinle kuyuya iniyorum
Got me ten feet off the ground
Beni yerin on santim dibine götürdün
And I'm hearing what you say but I just can't make a sound
Ve ben senin dediklerini duyuyorum ama ses çıkaramıyorum
You tell me that you need me
Bana ihtiyacın olduğunu söyle
Then you go and cut me down, but wait
Ondan sonra git ve beni parçala, ama bekle
You tell me that you're sorry
Bana üzgün olduğunu söyle
Didn't think I'd turn around, and say...
Altüst olacağımı düşünmemiştim, ve de ki…
that it's too late to apologize, it's too late
Özür dilemek için artık çok geç, çok geç
I said it's too late to apologize, it's too late
Ben demiştim özür dilemek için artık çok geç olduğunu
I'd take another chance, take a fall
Bir şans daha vereceğim, kendime en iyisini ayıracağım
Take a shot for you
Senin için son bir adım daha atacağım
And I need you like a heart needs a beat
Ve kalbin atmaya ihtiyacı olduğu gibi sana muhtacım ben
But it's nothing new - yeah I loved you with the a fire red-
Ben seni içimde alev alev yanan bir ateşle sevdim
Now it's turning blue, and you say...
Şimdi o alev maviye dönüyor, ve sen diyorsun ki
"Sorry" like the angel
Özür dilerim tıpkı melek gibi
Heaven let me think was you
Aklımı başıma getiren o cennet sendin
But I'm afraid...
Ama korkuyorum…
It's too late to apologize, it's too late
Özür dilemek için çok geç, çok geç
I said it's too late to apologize, it's too late whoaa ohhh...
Özür dilemek için çok geç olduğunu demiştim..
Bridge (guitar&piano)
It's too late to apologize, it's too late
Özür dilemek için çok geç, çok geç
I said it's too late to apologize, it's too late
Özür dilemek için çok geç olduğunu söylemiştim
I said it's too late to apologize, yeah-
Özür dilemek için çok geç olduğunu söylemiştim, evet
I said it's too late to apologize, yeah-
Özür dilemek için çok geç olduğunu söylemiştim, evet
I'm holding on your rope, got me ten feet... off the ground...
Senin ipinle kuyuya iniyorum, beni yerin on metre altına götürdün…
Ama bu yeni birşey değil - evet
Ama bu yeni birşey değil - evet
..................................................................................................
.............................................................................................
.......................................
24 Mayıs 2012 Perşembe
Zindandan Mehmede Mektup - Necip Fazıl Kısakürek Mehmed'im sevinin başlar yüksekte! Ölsekte sevinin, eve dönsek de! Sanma bu tekerlek kalır tümsekte! Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir! Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir! k
Zindandan Mehmet e Mektup Şiiri
Necip fazıl kısakürek zindandan mehmete mektup şiiri sözleri
Zindandan Mehmet e Mektuplar Necip Fazıl Kısakürek
Necip fazıl kısakürek zindandan mehmete mektup şiiri
Zindan iki hece Mehmed'im lafta!
Baba katiliyle baban bir safta!
Bir de geri adam boynunda yafta
Halimi düşünüp yanma Mehmed' im!
Kavuşmak mı?Belki
Daha ölmedim!
AvluBir uzun yol
Tuğla döşeli,
Kırmızı tuğlalar altı köşeli
Bu yolda tutuktur hapse düşeli
Git vegelyüz adım
Bin yıllık konak
Ne ayak dayanır buna, ne tırnak
Bir alem ki, gökler boru iZindan iki hece Mehmed'im lafta!
Baba katiliyle baban bir safta!
Bir de geri adam boynunda yafta
Halimi düşünüp yanma Mehmed' im!
Kavuşmak mı?Belki
Daha ölmedim!
AvluBir uzun yol
Tuğla döşeli,
Kırmızı tuğlalar altı köşeli
Bu yolda tutuktur hapse düşeli
Git vegelyüz adım
Bin yıllık konak
Ne ayak dayanır buna, ne tırnak
Bir alem ki, gökler boru içinde!
Akıl olmazların zoru içinde
Üstüste sorular soru içinde:
Düşün mü, konuş mu sus mu unut mu,,?
Buradan insan mı çıkar, tabut mu?
Bir idamlık Ali vardı, asıldı
Kaydını düştüler, mühür basıldı
Geçti gitti, Bir kaç günlük fasıldı
Ondan kalan, boynu bükük ve sefil;
Bahçeye diktiği üç beş karanfil
Müdür bey dert dinler bu gün 'maruzat'!
Çatık kaşhükümet dedikleri zat
Beni Allah tutmuş kim eder azat?
Anlamaz; yazısız, pulsuz dilekçem
Anlamaz ruhuma geçti bilekçem!
Saat beş dedi mi, Bir yırtıcı zil;
Sayım var, Maltada hizaya dizil!
Tek yekün içinde yazıl ve çizil!
İnsanlar zindanda birer kemiyet
Urbalarla kemik, Mintanlarla et
Somurtuş ki bıçak, Nara ki tokat;
Zift dolu gözlerde karanlık kat kat
Yalnız seccademin yüzünde şevkat;
Beni kimsecikler okşamaz madem;
Öp beni anlımdan, Sen öp seccadem!
Çaycı, getir ilaç kokulu çaydan!
Dakika düşelim senelik paydan!
Zindanda dakika farksızdır aydan
Karıştır çayını zaman erisin;
Köpük köpük, Duman duman erisin!
Peykeler duvara mıhlı peykeler;
Duvarda, başlardan, yağlı lekeler,
gömülmüş duvara, baş baş gölgeler
Duvar katil duvar, yolumu biçtin!
kanla dolu süngerbeynimi içtin!
sükutkıvrım kıvrım uzaklık uzar;
Tek nokta seçemez Dünyadan nazar
Yerinde mi acep ölü ve mezar
yer yüzü boşaldı, habersiz miyiz?
Güneşe göç varda kalan biz miyiz?
Ses demir, su demir ve ekmek demir
İstersen demirde muhali kemir,
Ne gelir elden kader bu emir
Garip pencerecik, küçük, daracık;
Dünya ya kapalı, Allah'a açık
Dua dua, eller karıncalanmış;
Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış
gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış
Bir soluk, Bir tütsü Bir uçan buğu
İplik ki incecik, örer boşluğu
Ana rahmi zahir şu bizim koğuş;
Karanlığında nur, yeniden doğuş
Sesler duymaktayım: Davran ve boğuş!
Sen bir devsin yükü ağırdır devin!
Kalk ayağa dim dik doğrul ve sevin!
Mehmed'im sevinin başlar yüksekte!
Ölsekte sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)