20 Eylül 2013 Cuma

Bir Akşamdı / Peyami Safa

.................................................
..................................................
Ağla... Ve bir tek noktaya bakarak,
gözlerinin önünde varlığın ve insanlığın geçit resmiyle,
neler düşündüğünü bilmeden düşünerek, her şeyi anlamış gibi,
ağır başını salla ve ağla ... Gözlerin dalgın, ağla...
ve hımm diye söylen, hımm...Hımm....
...
Sergüzeştin ne pusulası, ne haritası vardır.
...
Mesud olup olmadığını düşünmemek saadettir.
            ...
       Olmuş bir şeyin olmamış olma ihtimali olmadığı gibi her şey olmak lazım olduğu surette olmuştur.
       ...
       Her kadın kendine çok hak verildiği zaman kendini haksız bulmaya başlar. Hoş bütün insanlar böyledir.
       ...
       Kocaları haber vermeden bir gece eve gelmeyen kadınların düşünceleri türlü türlüdür.
       Nikbinler: Adam sende bir arkadaşında kalıvermiştir.
       Kararsızlar: Beni aldattığı muhakak; hayır aldatmıyor; acaba aldatıyor mu?
       Bedbinler: Alçak! Öf...Bu dünya adilerle dolu.
       Şuhlar: Benim de sıram gelir!
       Kararsız, nikbin ve bebin ve şuh olanlar: Beni aldattığı muhakak, Alçak! Öf...Bu dünya adilerle dolu.              acaba aldatmıyor mu? Adam sende bir arkadaşında kalıvermiştir; eğer aldatıyorsa, elbet günün birinde            benimde sıram gelir.
        ....
       korkaklar ölmeden önce birkaç defa ölür..

4 Ağustos 2013 Pazar

Kabil Habili öldürdü.
Bilinmez burada kim Kabil kim Habil,
ölü de olsam diri de olsam tek arzum
karganın yaptığıkinden. öylece
gömmek/gömülmek...artık ölen birine
ağlamak değil gömmek gerekir.süreç böyle.
şaşkınlığın geçince üzüntün de geçer

..........
denizdeki kum ve belki de gökteki yıdız
lardan biri olursun. hiçbiri diğerinden
daha fazla parlamayan bir yıldız..kardeş
gibi tüm insanlardan biri gibi
...........
sanırım bu kadar
beynim yorgun ve vücudum halsizken
çokça başarısız olurmuşum!
Korkma elinde büyük bir ferman var:
vazgeç!tevekkül et.

14 Haziran 2013 Cuma




Bir kitabın kapağı nasıl insanı bu kadar çekebilecek güçte cazip olur?


Hangimiz, zihnimizin şu veya bu sebeple, süngüyle veya çiçekle zorlanıp bozulduğunu en az bir kere hissetmedik hayatımızda?
Hangimiz, kendi üzüntümüzün bir tür hacısı olarak, en az bir kere düşmedik yollara?
Artık kendi kendinin alayı olmuş çağdaş hayatın gerçek yiyeceği nerede?
Ve
Hangimiz unutabilir, hayatımızda en az bir kere var olmuş çocukluğu?
Hangimiz bir parça cesaret bulmaz, büyüdükçe canı yanmış suçsuzluktan?
Selahattin Yusuf’un kaleme aldığı İsa Hanginiz?, bu duygular ve sorular etrafında örülmüş bir roman…
Hayatları çıkmaza girmiş kahramanların buluşma ve yola birlikte devam etmelerinin hikayesi…
Ayaklarıyla birlikte akılları da sürçmüş insanların, birbirlerine sahip çıkmalarının şiirsel serüveni…
***

12 Haziran 2013 Çarşamba

Unutmadık Unutturmayacağız..

Dünya'nın gözü Türkiye'de Türkiye'nin gözü Kudüs'te, Gazzede, Doğu Türkistanda, Arakanda Suriyede canı yanan müslümanların yanında...

7 Haziran 2013 Cuma

Birgün israile öyle bir tokat atacağız ki hayatı gözünün önünden Gazze şeridi gibi geçecek..



sessiz tanık..

İsrail, Filistin'i nasıl işgal etti?
1946'dan 2013'e İsrail'in Filistin topraklarına yayılış haritası. 14 Mayıs 1948'de SÖZDE bağımsız İsrail Devleti'nin kuruluşundan bu güne Filistin-İsrail haritasındaki değişim sizi de çok şaşırtacak.


07 Haziran 2013 Cuma - 20:39
BM Genel Kurulu'nun 1947'de Filistin topraklarının Araplar ve Yahudiler arasında bölünerek, Kudüs'e uluslararası statü tanınmasını onaylandı. Bu kararın ardından da 14 Mayıs 1948'de bağımsız İsrail Devleti'nin kurulduğu dünyaya açıklandı.
1947'ye kadar haritalara Filistin olarak yansıyan bölgede, geride kalan 61 yıl içerisinde dengelerin nasıl değiştiğini anlamak için aşağıdaki haritalara bakmak yeterli.
Aslında bölgede her şey 1917 yılında imzalanan ve Osmanlı'dan kopuş anlamına gelen Balfour Deklarasyonu'nun imzalanması ile başladı.

Harita Aksiyon Dergisi'nden alınmıştır
İngiliz bakan Arthur Balfour, Siyonistlerin lideri Lord Rotshild'e resmi bir mektup yazdı. Bu mektupta Balfour kendisinin ve İngiltere'nin Filistin'de bir Yahudi devleti kurulması için Siyonistleri sonuna kadar destekleyeceğini yazıyordu. Bu mektup 'Balfour Deklarasyonu' olarak tarihe geçti.
Bu deklarasyon uyarınca Yüz binlerce Yahudi Siyonizm projesi kapsamında İngiliz mandası altındaki Filistin'e göç ettiler.
Planlı Yahudi göçü ve bunun sonucunda Filistin'de Arapların 6'da 1'i kadar çoğalan Yahudi nüfusuna karşı bir tepki olarak Nisan 1920'de iki büyük Filistin ayaklanmaları yaşandı.
1947de İngiltere, Filistin sorununun çözümünü Birleşmiş Milletler'e devretti. Birleşmiş Milletler Filistin'i iki parçaya bölüp %56.5unu Yahudilere,%43.5'unu Araplara vermeyi teklif etti. Filistin bu fikre sıcak bakmamasına rağmen, 33 ülkenin oyuyla bu plan kabul edildi.
15 Mayıs 1948de İngiltere Filistin'de mandalık yönetimini bitirmek istediğini duyurdu. Yahudi militanlar 1948 yılının Aralık ayında Filistin'in Arap köylerinde etnik temizlik başlattılar. İsrail bağımsızlığını 14 Mayıs 1948de ilan etti.
Siyonist Irgun ve Lehi örgütlerinin militanları 9 Nisan'da Deir Yasin köyünde katliam yaptıktan sonra binlerce Filistinli Lübnan, Mısır ve Batı Şeria'ya kaçtı. İsrail bağımsızlığını ilan ettikten bir gün sonra Ürdün, Mısır, Lübnan, Irak ve Suriye İsrail'e saldırdı,ama İsrail orduları onları geri püskürttü. Bu savaşlardan sonra Mısır Gazze'yi, Ürdün Kudüs etrafında küçük bir bölgeyi ve Batı Şeria'yı aldı. Bunlar Filistin'in %25iydi.
1964'de Filistin Kurtuluş Hareketi kuruldu.
5 Haziran 1967de 6 gün savaşı başladı. Orta Doğunun haritası bu savaşta değişti. Israil Gazze ve Sina yarımadasını Mısır'dan, Golan tepelerini Suriye'den aldı ve Batı Şeria ile Doğu Kudüs'ü işgal etti. İsrail toprakları bu savaştan sonra neredeyse 2 kat büyüdü. Birleşmiş Millet bu savaştan sonra 242. kararını alıp İsrail'in bu savaşta kazandığı toprakları işgal edilmiş olarak kabul ederek, bir an önce çekilmelerini istedi ancak İsrail, 500.000 Filistinli'nin mülteci durumuna düştüğü bu savaş sonucunda işgal ettiği topraklardan çekilmedi.
1968'de Yaser Arafak Filistin Kurtuluş Örgütü'nün başına geçti. 1974te Yaser Arafat Birleşmiş Millet Güvenlik Konseyi'ndeki ilk konuşmasını yapıp barışçıl isteklerini vurguladı.
1977de Irgun ve Lehi örgütlerinin mirasçısı Likud, İsrail seçimlerini kazanıp iktidar partisi oldu. Likud, Israil'in bütün vaadedilmiş topraklara (Ürdün, Filistin, Irak, Suriye, Lübnan ve Mısır ile Türkiye ve İran'ın bir bölümü) yayılması gerektiğini savunuyordu. O zamanki tarım bakanı olan Ariel Şaron da Likud partisindendi.
1979de Mısırlı başkan Enver Sedat Israille barış anlaşması imzaladı ve böylece Mısır, İsrail'i tanıyan ilk Arap ülkesi oldu. Bu anlaşma çerçevesinde Gazze Filistinliler'e verildi.
1982de Ariel Şaron, İsrail-Lübnan savaşını başlattı. Falanjistlerin de desteğiyle Sabra ve Şatilla mülteci kaplarına girerek tarihin en büyük katliamlarından biri gerçekleştirildi, binlerce Filistinli sivil öldürüldü. Sabra ve Şatilla kamplarında öldürülen sivillerin görüntüleri, insanlık tarihine kapkara bir leke olarak geçti.
1982'de İsrail, Lübnan'a karşı savaş ilan etti.
1987de Gazze'de Intifada adındaki ayaklanma başladı. Kısa bir süre sonra intifada Batı Şeria'ya da yayıldı. Aynı yıl, Filistin'de Hamas, Şeyh Ahmed Yasin'in önderliğinde kuruldu. 1988de Filistin Özgürlük Topluluğu Arafat'ın liderliğinde Birleşmiş Milletlerin 242. kararını ve Filistin'de iki devlet fikrini kabul etti.
1992de Israil'de İşçi partisi iktidara gelince bir barış süreci de başlamış oldu. 1993te İsrail ve Arafat Oslo Barış Anlaşmasını imzaladırlar. Bu anlaşmanın sonucunda Arafat sürgünden kurtulup Filistin'e geri döndü. 1994te Filistin Özgürlük Harekâtı ve İsrail Kahire'de görüştü. Bu görüşmelerde yapılan anlaşmanın sonucunda İsrail'in Gazze'nin çoğunu ve Batı Şeria'daki Erila şehrini Filistin'e bırakmasına karar verildi.
Eylül 200'de Ariel Şaron'un Mescidi Aksayı ziyaret etmesi, Filistinliler arasında büyük bir öfkeye ve protesto gösterilerine yol açtı. Bu olay 2. İntifadanın başlangıcı oldu.
2006-2007 yılları arasında Bu kez El Fetih ve Hamas arasındaki çatışmalar gündeme demgasını vurdu. Bağımsız Filistin için mücadele eden bu iki gücün birbirine düşmesi İsrail'in de işine yaradı.
2007 yılında Arafatın ölümünden sonra yerine geçen Mahmud Abbas ile Şimon Peres, Annapolis'te bir araya geldi.
İsrail, 27 Aralık 2008'de, Yahudilerce 'düğme dikmenin' bile yasak olduğu cumartesi günü Gazze'ye 'Dökme Kurşun' adını verdiği bir operasyon başlattı. Bir hafta havadan devam eden bombardımana bir hafta sonra kara birlikleri de dahil oldu.
Dünyanın en büyük toplama kampı olarak nitelendirilen Gazze'de nüfus yoğunluğu o kadar yoğun ki bir metrekareye 5 Filistinli düşüyor.
Hamas'ı hedef aldığını iddia eden İsrail'in tonlarca bomba attığı Gazze'de ölü sayısı her geçen dakika artmakla birlikte 566'ya yükseldi. İsrail'in iddialarının aksine ölenlerin üçte biri, sivil ve çocuklardan oluşuyor.

http://www.timeturk.com/tr/2013/06/07/israil-filistin-i-nasil-isgal-etti.html

1 Haziran 2013 Cumartesi


Irmaklar Denizlerde

Denizler Sahillerde Durdular. 
Arayanlar Hiç Bir Yerde , 
İnananlar Dualarda Buldular.      
***



Kim Bilir Sen, 
Benim Halimde. 
Sakinliğimde Ne Buldun.. 
Bense Yoruldum, 
Kendi Kendime Sokuldum. 
Uyuya Kaldım, 
Aklımın İplerini Saldım. 
O Giderken, 
Bir An Durup Peşinden Baktım. 
Ne dersin? 
Umarım Beni Affedersin.. 
Ne Dersin? 
Belkide Terkedip Gidersin


Gider Misin? 
off 



***

31 Mayıs 2013 Cuma

Onlardan 100 kişi bizden bir kişi bile etmez..onlar şu taşlardan korkuyorlar biz ise onların mermilerine bile direniyoruz. Biz Filistinliyiz Allah'tan başka kimseden korkmuyoruz!

Dualarımız silahımızdır!Biz yanınızdayız!!


23 Mayıs 2013 Perşembe




Tırmandığını unuttunsa öyle duracağına düş ve yeniden tırman ;durmaktan daha iyi bu.. ot gibi var olacağına öl ve yeniden diril..Sezai Karakoç

18 Nisan 2013 Perşembe


bize çok acıyorlar burada
öyle açıktayız ki yaramız bile
başkasında sarılıyor, nafile saklanıyoruz
düşkünlerin bizde bulduğu teselliye,
nereye gitsek şehir, kime gitsek
bir uzaklık kalıyor kendimize

iplerini bir çözsen boşluğumuza
bak nasıl sınırlarımız karışır gibi
değişir gibi kokularımız kem elma
kim ağır hasta ve kim aklının
bir kıyısından bir kıyısına
ve sarsıla sarsıla kendi kayığında

sonra aklım, tam ortadan ikiye
bir elma: bahçeleri karşı karşıya
birinde sen diğerinde yumuşak
ey aklım, elma desem de çıkma!
ey üzerinde güneşleri barıştıran çıplaklık
benim böyle yarım ve kokusumdan uzak
kaldığım, aklım senin bahçelerinde

sen olmalıymışım ben, daha çok
olmak için, ödemek için borcunu
geleceğe, iplerimi çöz, açılsın yelkeni
aklımın, rüzgar var içimde, iplerimi çöz,
ne kadar çok açılsak birbirimizden
o kadar bağlanırız, iplerimi çöz!

senin kayığın daha gider gelir
yükü ne eski şarap ne kara zeytin
ne yalandaki lezzeti kıskanan incir
bahçemize hayalden düştüğü için
ağır elma kayığına yük olur

bizi karşıya geçir, söz dolu
kayığını çağırdın geldik, haz dolu
bahçeni dağıttın geldik, göç dolu
dilini aldattın geldik, iz dolu
rüyalarında beyazların gözü var

bizi karşıya geçir
bu bahçesi dağılmış
elmanın cinnetidir
bizi kayığına alma
senden karşıya geçir

HAYDAR ERGÜLEN

Sabahın Bir Yerinde
Ölen bir kişinin son bakışıyla bakmak dünyaya
Yaşamanın büyük bir şaka olduğunu anlamak
Allah büyüktür der ve susarım, buraya kadardır cümlem
Elmanın tadında bile az sonra öleceğini anlamak 

Elleriyle yüzüme başıma çizen o başlangıç hissi
Şakaklarımda ne ıssızlık vardır artık ne de o günaydınlar
Bak, dünya serçe şarkıları ezberliyor, bir bak
Yetim bir çocuğun babasız geçirdiği ilk günden başlıyor sanki

Ben hep dünyaya teğet geçtim, dünya daha gençti
Ömer’in huzurunda okuyacak adaletli bir şiirim olsun istedim
Yüzümle ellerimi yıkadım ve duydum ki evren çok küçüktür
Bir parmak bile tespihte üç tane eder değil mi İbrahim abi

Daha ölmeyen kişi bir fazlalık mıdır dünyada
Bunu bir yerlerden duymuştum sonra unuttum sandım
Yaşamak, sürekli bir köprüden geçme hissi aslında
Karşıya geçince, geçtiğim karşılarda ben yokmuşum hissi

Sabahın bir yerinde ya da
Bir LamElif gibi yalnızız kitabın ortasında

Mustafa Akar
(İtibar, Ekim 2012)

10 Nisan 2013 Çarşamba

İbrahim Paşalı

İbrahim Paşalı'nın henüz yayınlanmamış kitabı Entelektüellerin Hurafelerinden çok hoş bir cümle ; 

Halk yapınca sosyal linç, sanatçılar yapınca 
demokratik tepki oluyor.

Sadece düşünüp durmayalım, yolculuğumuz boyunca durup düşünelim. Makam arabası programına çok yakışan, hoş bir cümle



Cemil MERİÇ - Mağaradakiler

Köklerinden koptuğu için gölgeler aleminde yaşamaya mahkum kalan Türk aydınının trajedisine eğilir. Cemil Meriç mağaranın içine bir parça ışık düşürmeye çalışır.
                 
__---

Türkiyenin Ruhu Cemil Meric Kısım 1

28 Mart 2013 Perşembe

Eren Safi'ye Açık Mektup




/ İsmail Kılıçarslan 

Eren Safi'ye Açık Mektup

çok sigara içiyorum lan, onun için dişlerim bu kadar sarı 
ve bunu sorun eden izleyicilerim var
 izleyicilerim var artık, ne ayıp di mi 

yok yahu, sinirli değil kırgınım; çünkü bahar gelmedi istanbula
 ilaçlarımı içtim içmesine, fakat dönmesini durdurmadı dünya
kümede kaldı ankaragücü, kovmadınız bir türlü aragonesi 

öyle bir şair mi vardı olm, yunanlı falan yane 


tamam tamam sustum, susturamadım içimdeki çocuğu
 ama çiçeklere su verdim, eğitim kampanyasına destek oldum 
dedim sıcak ekmekten daha güzel ne var dünyada,
 ne kalır dostluktan başka okulu kırmak istiyorum dönmemecesine,
 gazete okumamak, hiç çıkmamak ekrana yeniden ağlayabilmek isterim fakat,
 bu kısmı şey olsun, aramızda kırgınım evet. 
sana, tarıka, ahmet murata, öze, seloya, haşmet abiye
 biliyorum onlar da kırgın bana, herkes nedense bu dünyada
 şşşş tamam sustum . 

bigün bize gelin begüm hanımla, sacitle rana oynasın
 beraber en berbat çocukluk anılarımız saçılsın salonun ortasına
 ismet beyi niçin sevdiğimizi konuşalım, seviyoruz hala di mi lan
 bu arada tamam sustum.

 ama susturamadım içimdeki yavşağı başaramıyorum "işler nasıl" diye sormamayı, 
tatil planları yapmamayı doğru, insanın başını sokacak bir evi olmalı. 
başını evet. başından beri yanlış olanı. 
bu arada kimi görüyorsun eskilerden.
 ince ne yapıyor mesela dücanenin işi iş bu dünyada,
 ali murat ne alemde asıl hala kötü mü şakaları, 
gözlükleri olmadan hala göremiyor mu
 bi imam bey vardı müdür yardımcısı, 
kızı mail attı bana, dur lan neydi adı
 durma eren, durmak bizi fena yapıyor,

 durup düşünmek bu yüzden yapıyorum meksika sınırını,
 izlemiyorsun biliyorum ben de seninkini izlemedim aynı nedenle inan, 
yok be niye kızayım zeki abiyi de çok özledim olm ben, 
bulduku evet, küsüz hatırlamıyorum kimin haklı olduğunu artık 
hiç bişeyi hatırlamıyorum -bitişik mi ayrı mı lan bu hiçbişey- 
çünkü artık silahlı olma duygusu senin bi tane vardı di mi, 
satsana bana ya da boşver, hanım izin vermez galiba 
öyle tabi olm. artık hanımlarımız var, evlerimiz, ofislerimiz, bahanelerimiz tamam sustum.
 içimdeki çocuk da sustu, tüm çiçekler kurudu!
 unutmak kolay olsa çoktan unuturdum
 boşvermek kolay olsa kendimi avuturdum
 imkanlar imkansız faydalar faydasız 
uzayan saatlerde saatler zamansız
 bu sene de bahar gelmedi bi türlü,
 bunu yazmış mıydım nisanın kaçındayız

 halbuki, yirmi yedisinde, yok yok yirmi sekizmiş şimdi mesela 
şimdi mesela bu mektubu okuyunca şiir eleştirmenleri ne düşünecek acaba
 aramızda bir şey olduğunu, öyle değil olm lan,
 hemen kaynatma, okulda da böyleydin sen tamam sustum.
 içimdeki tedirgin, kımıltısız böceği susturamıyorum ama kırlara çıkmak istiyor,
 çünkü her böcek pastoraldir, o halde bir böcektir 


knute hamsun düşünüyorum, o halde ihtimal dahilinde yeniden hiraya dönüp 
yeniden başlamak "allah yeniden başlayanların yardımcısıdır" diyor tarık abi 
onunla da yeniden başlamak istiyorum, yeniden başlamak, restart, controlaltdlt 
tamam lan. sahiden sustum. çocuk susdu, böcek sustu kesin olarak, 
evet evet, kesin kes, şüphesiz, mutlaka neşet ertaş da sustu, zekai dede de ben susunca:

 "şarkı bitti çok üzgünüm" akif sirozdan öldü, 
ece baba yaşlılıktan, turgut uyarınkini bilmiyorum,
 kendiminkini de ne zaman öldüğümü tam olarak biliyorum,
 nefesimin ne zaman kesildiğini bıçağın ne zaman konulduğunu,
 ıskatımı, mezar taşımda ne yazdığını yoo, sen arama çok yazmasın,
 cevap da yazma, görüşürüz istanbula geldiğinde belki
 sırrı abi gazel okur sen şiir, fars müzikleri çıkınca yükselir selo taa arşa neymiş,

rakı satmıyorlarmış eski kafada, sümmani bitirir geceyi, geceleri, 
hepsini ervab-ı ezelde levh-i kalemde bu benim bahtımı kara yazmışlar
 bilirim güldürmez devri alemde bir günümü yüz bin zara yazmışlar
 arif bilir aşk ehlinin halini kaldırır gönlünden kil-ü kalini herkes dosta verir arzuhalini benimkini 
rüzgara yazmışlar tamam lan, sustum dedim sana di mi,
 zaten kalmadı anlatacak başka şey cihangirdeyim, bir kahvaltı salonunda, 
altı bardak çay içtim tamam lan, kalkarsın bi dakka sonra, bitti zaten, 
bitmeliydi zaten, büyümeliydik başka şekli yoktu yaşamanın, fakat bi halta yararmış gibi 
tuttuk şair olduk hiç başaramadık hayatın dışında, insanın dışında,
 kendimizin dışında hayatın içinde, insanın içinde, kendi içimizde ......
 vallaha sustum bu sefer işler nasıl
?



27 Mart 2013 Çarşamba

İsa Hanginiz?



Bazı kitapların rüzgarın önündeki kum taneleri gibi savrulmayacağını
kaybolmayacağını ta ilk görüşte  hissederiz.. Selahattin YUSUF'un romanı da aynı böylesi

                              http://www.suavikemalyazgic.com/sahipli-evin-sahipsiz-misafirleri/

23 Mart 2013 Cumartesi



Selahatt in Yusuf -ANNA
orada bir şey oldu kontrol noktasında son anda 
bir sessizlik onu not etmeliyim
bunu yapamam  not etmeliyim yapamam
yürümesi eğri yaratılan yengeçler gibi kalakaldık
her dakika yaralar sonuncusu öldürür 
bekledik oklardan biri aldı götürdü sonra sonsuza 
bantlar sıralı alaylar gibi korudu yürüyüşünü
kalabalık yuttu onu dev bir sürüngen gibi           
titiz ve ciddi saçlarına kadar
ve seğirtti 216 nolu kapıya doğru
elini dudaklarına götürdü açtı ama 
sonuncusunda çok geçti artık
dudakları karşılık veremeyeli  çok oluyor olan
bir heykeldi bir heykel

tören örtüsü henüz alınmış mermer bakışları üzerinden
zamanı çıplak gözlerle görebilenin dünyadan dışarı ilk kez bakması gibi 
biraz şeydi turnikelerde eridi kalabalık 
tören bitti aramızda 200 metre var yok bir tenhalık
 bitti dedim sırtına bakarken bitti artık 
oradaydı hala  döndü
 dişleri yürümesi yürümesi ürkünç yaratılmış mermerler gibi bir şeydi..

22 Mart 2013 Cuma


 
bakın ne diyorum, dünya
sekerek yürüyor, gözümden düştü ya
seviyorum aklımın almadığı şeyleri
titriyorum emin olduğum zaman
evlerin ev halkının ve devletlerin
gidiyorum bıraktığı boşluktan
...............
tanrım,
kör bir çocuk rüyasında ne görür... 
İ.Tenekeci

8 Mart 2013 Cuma

Bolu F Tipindeki vahşet intihar ettiriyor | Timetürk Haber

Bolu F Tipindeki vahşet intihar ettiriyor | Timetürk Haber
Bu haberi okuduktan sonra tüylerim ürperdi. Hastaneye gittiğimde cezaevinden gelen mahkumları görmüştüm. izlenimsel olarak baktığım bir mahkumun korku dolu bakışları olduğunu hissetmiştim saşırdım ürktüm. suçlarının cezasını yasa dışı  bir biçimde çekmeleri etiğe, insanlığa aykırı...

3 Mart 2013 Pazar

Birazdan yıldırımlar düşecek kentin sokaklarına

Afrika'nın bir bölümünde yasayan kaplanlar arasında büyük bir dayanışma örneği sergilenir. Güçlü yağmurlar beraberinde korkunç yıldırımlar taşırlar buralara. adeta gökyüzünü yırtan yıldırımlar yeryüzüne büyük bir gürültüyle inerler. tarihin içinde tanrıların kavgası ya da öfkesiyle anılır yıldırımlar. Sahici bir öfkenin yansımasına benzer gerçekten de.

İlginç olan bu şiddetli yağmurlar yağarken kaplanların birlikte gerçekleştirdikleri bir olaydır. Yoğun yağmurlar sırasında kaplanlar açık alanlara çıkarlar. Kısmen yıldırımları karşı korunaklıdır açık alanlar. Büyük orman yangınlarına da neden olabilir bu yıldırım düşmeleri.
Açık alana toplanan kaplanlar yere uzanırlar. Gruplar halinde yere uzanan kaplanlar kafalarını birbirlerinin kafalarına yaslarlar.
 dostlarımı andırıyor aynı böyle..

Tek bir şey yüzünden!

Eğer birinin üzerine yıldırım düşerse diğerleri de onunla birlikte ölür. Yan yana göğüs göğüse kafa kafaya duran kaplanlar böylece ölüme birlikte gitme yemini ederler. birisi öldüğü anda diğerleri de ölsün diye. Birbirlerine sahip çıkmak adına. Dost olduklarını ispatlamak için.

Ölümü birlikte karsilayarak birlikte olmanin en onurlu yüzünü tasirlar. kimse ihanet etmeden ve bir an olsun oradan kalkmayi düsünmeden öylece beklerler muhtemel bir ölümü.

Dostlugun ölümcül fedakarligini paylasirlar.

Kimi zaman kentin içinde de böyle gruplarin içinde oldugunuzu düsünürsünüz. omuz omuza bir yasam paylasiminda bulundugunuzu. statüler önemli olmaksizin yan yana uzanmis insanlar olabileceginizi düsünürken çildirtici bir süphenin esiri olursunuz. "acaba kalkarlar mi birden?" yildirim düstügü anda kalkabileceklerinin korkusu sarar bütün benliginizi.

Güvenemezsiniz.

Herkes birbirinin yüzüne süpheyle bakar.

Kent yildirim düstügünde yalniz kalanlarin aci hikayeleriyle doludur. her bir sokaginda tek basina ölenlerin hazin izleri vardir kentin. emegini gelecegini gülümsemelerini paylasan insanlarin müthis bir gürültüyle üzerlerine düsen yildirimlarin altinda hiç ummadiklari bir anda tek basina kalmanin çaresizligi okunur yüzlerinden. asil soru sona kalanin kim olacagi sorunudur.

Kimin hangi mazeretle kalkacagi...

Ya da kimin yakin durdugu halde digerlerine temas etmedigi...

Bu yüzden kentin düsüs hikayelerinde trajik bir yalnizlik vardir. korkunun ve çikarlarin  her seye ragmen yasami kutsamanin verdigi bir ihanet duygusu.

Her seye ragmen onursuz da olsa yasami kutsamanin tiksindiren yüzleri.

Şimdi böyle bir tedirginlik duygusu tasiyorum kendi içimde. kimseden emin olamiyorum sirf bu yüzden. dahasi gök gürültüleri duyuldugunda orada olabilecegimden bile kuskuluyum.

Bu lanet olasi kuskular tek tek tüketiyor hepimizi.

Yagmur yagıyor...

Gök gürlüyor...

Birazdan yildirimlar düsecek kentin sokaklarina...


                                                               TARIK TUFAN


soldaki Betül' ü andırıyor :)